12 Ağustos 2025 Salı

Züleyha Müldür yazdı | Market reyonlarında emeğimiz çalınıyor

Market çalışanlarının görev tanımı oldukça geniş. Etiketleri yerleştirmek, ürünlerin son kullanım tarihini kontrol etmek, ürünlerin sayımını yapmak, mal indirip-kaldırmak, reyon dizmek, gün içinde gelen malların kabulünü yapmak (teksonla kayıt altına almak), mağazayı temizlemek, tüm gün kasadan sorumlu olmak, kasayı saymak ve tüm gün ayakta çalışmak görev tanımları arasında yer alıyor. Bu işler bitmeden de evine gidemezsin, mesaiye kalırsın ama hakkını asla alamazsın.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayımlanan bir video, market çalışanlarının maruz kaldığı emek sömürüsünü bir kez daha gözler önüne serdi. Mağaza, market çalışanları uzun çalışma saatleri, sefalet ücretleri, mobbing, hakaret, müşterilerle karşı karşıya getirme, şiddetle yüz yüze çalışma, iş cinayetleri ya da bedensel engele neden olacak çalışma koşulları ve iş kazalarıyla burun buruna çalışmaya mahkum ediliyor.

Yıllarca zincir marketlerde çalışan bir emekçi olarak kendi deneyimim üzerinden bu sektörde yaşanan yoğun emek sömürüsünü, baskı ve mobbingi, bunlara karşı nasıl mücadele yürüttüğümüzü anlatmak isterim.

Şuna açıklık getirmek gerek; market işçileri yeni sömürülmüyor ya da mobbinge ve kötü muameleyle yeni karşılaşmıyor. Ne yazık ki, sadece sizin gördüklerinizden ibaret de değil yaşananlar. Yıllarca bu sömürü düzeni zincir marketler olmak üzere tüm market ve perakende sektöründe var. Sosyal medyada bu sömürünün teşhir edilmesi, artık görülmesi gerektiğinin bilincini veriyor. Hem biz hem de mücadeleci sendikalar, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler yani emekçi sol bu durumda ne yapmalı sorusunu kendilerine yöneltmeli.

Market çalışanlarının görev tanımı oldukça geniş. Etiketleri yerleştirmek, ürünlerin son kullanım tarihini kontrol etmek, ürünlerin sayımını yapmak, mal indirip-kaldırmak, reyon dizmek, gün içinde gelen malların kabulünü yapmak (teksonla kayıt altına almak), mağazayı temizlemek, tüm gün kasadan sorumlu olmak, kasayı saymak görev tanımları arasında yer alıyor. Ve bütün bunları günde 12-13 saat ayakta çalışarak yapıyoruz. Bu işler bitmeden evine gidemezsin. Mesai ücreti ise ödenmez, hakkını asla alamazsın.

Bunların dışında; gün içerisinde etiket fiyatlarının değişmesinin tepkisini alışveriş yapanlar market işçilerine yöneltir. Eski bir market işçisi olarak bu durumun değişmediğine pek çok markette tanıklık olmuşluğum var. Asla enflasyon veya mağaza patronları sorumlu tutulmaz bu durumdan: "Reyonda ayrı fiyat, kasada ayrı fiyat söylüyorsun, hepiniz hırsızsınız", "Hep böyle yapıyorsunuz, müşteriyi kandırıyorsunuz", "İşinizi daha hızlı yapın" gibi söylemlere, hatta hakarete varan kavga ve tartışmalara da biz maruz kalırız. Ağır çalışma koşullarına ve işlerin yetişmemesine neden olan bu kadar angarya işi yaparken, dinlenecek, yemek yiyecek zaman bile bulamazken, "neden tek kasa açık" diye azarı yiyen biz oluruz.

Peki bizim çilemiz biter mi, asla? Bölge müdüründen şube müdürüne kim varsa artık mesai saatlerinden, yemek, çay molalarından, yıllık izinlere kadar güçlük çıkartma, kısma, erteleme gibi baskı ve engellerle karşılaşırız. Sesimizi çıkarttığımızda mobinge maruz kalırız. En ağır işte çalıştırılır, en geç saatlere bırakılır ya da evimize en uzak şubeye destek adında geçici bazen de kalıcı sürgünlerle karşılaşırız. Asla hasta olup rapor alamazsın birde. Alırsan vay haline.

Bazen şansın varsa ve daha insancıl bir şube müdürüne denk gelirsen yukarıda saydığım izin ve mola konusunda hakkın olanı kısmen verir, ama bunları da kendisiyle ilgili olan yetkilerde verir. Ancak, şube müdürleri de orada işçidir ve bölge müdürü ya da genel merkezden gelen talimatları uygular. İlk çalıştığım şubede de durum böyleydi. Şube müdürümüz emek ve hak konusunda duyarlıydı, ama bölge müdürleri personel alımı yapmadığında bütün işler yine bize kalırdı. Keza pandemide eksik personel olduğundan 12 saatten fazla çalışmışlığımız vardır. 

Devrimci bir işçi olduğum için, 1 Mayıs'a katılmam, gasp edilen mesailerimi istemem ve sarı sendika olan Türk-İş'e bağlı Tez Koop-İş'ten ayrılıp, DİSK'e bağlı Sosyal-İş sendikasına üye olmam 2. ve 3. şube müdürleri ve bölge müdürü tarafından bana yönelik mobbing ve sürgün yolunu açtı.

Market işçisi olmak zordur; hele ki hakkını arayan, soran market işçilerinin işi daha zordur. Fakat bu mutlaka zaferle taçlanan bir yoldur. Bu zafer hiçbir zaman patronların emri altında çalışan sarı sendikacılarla olmaz. Varmışlar gibi davranır, ama işin sonunda patronların istediği rakamda anlaşır, işçileri her türlü ketenpereye getirirler. Ve patronların çıkarlarını gözeten kararlara imza atarlar, işçilerden aldıkları üyelik aidatlarıyla da günlerini gün ederler.

Üç yıl boyunca çalıştığım zincir marketlerden olan CarrefourSA'da maruz kaldığım hak gasbına karşı yürüttüğüm mücadeleden örnek verecek olursam, yıllarca sömürü ve mobbing başta olmak üzere her türlü saldırıya, hak gasbına maruz kaldım. Yukarıda anlattığım şubelerdeki mobbing ve baskılara karşı aynı durumu yaşayan işçi arkadaşlarımla örgütlenip alacaklarımız hakkında ihtar çektik. Elbette bu ihtara olumlu bir cevap alamadık, bu yüzden haklı fesih yoluna gideceğimizi şube müdürüne aktardık. Ertesi gün bölge müdürü geldi hepimizi tek tek müdür odasına çağırıp, "Sizin içeride hiçbir hakkınız yok, sadece fazla para kazanmak için bunu yapıyorsunuz" dedi. Bilindik inkar politikası ve emeği gasp etme girişimi. Hatta hiç unutmuyorum aramızda başörtülü bir arkadaşımız vardı onun üzerine özel bir baskı uyguladı: "Başörtülüsün birde, hiç mi Allah'tan korkmuyorsun bunu yapıyorsun" diyerek sömürüye "din" ve "vicdan" sömürüsüyle devam etti. İhtar süresinin ardından haklı fesih ilan ettiğimizi duyurmamıza rağmen Sabancı AŞ bizi istifa etmiş gibi gösterip, işten çıkartmıştı. Biz de buna karşı dört kişi mahkemeye başvurarak hak aramaya giriştik. İki yıl süren hak arayışımız kazanımla sonuçlandı. Hem içeride kalan haklarımızı hem de kıdem tazminatlarımızı aldık.

Peki market çalışanları kölelik koşullarına karşı ne yapmalı? Bu soruyu 20. yüzyılda Lenin sordu ve şu cevabı verdi: "Dünyanın bütün işçileri birleşin." Haklarınız için örgütlenin dedi. Sadece ücret, çalışma saatleri, iş koşulları gibi ekonomik taleplerle mücadele yeterli değildir. İşçiler siyasal mücadeleye de atılmalıdır. Mücadelenin hedefi sadece ekonomik iyileşme değil, kapitalist düzenin yıkılması olmalıdır.