Dilara Su Kalpak yazdı | 'Aile yılı' ve Diyanet'in kadın düşmanı hutbesi
Faşist şeflik rejimi, Diyanet aracılığıyla açık bir mesaj vermek istiyor. Kadın konuşmasın, sokakta olmasın, kendi hayatına dair söz hakkı olmasın. Ama biz hayatlarımızı size teslim etmiyoruz. Kadın cinayetlerinin, trans cinayetlerinin, cezasızlığın ve şiddetin faili bu düzendir. Şiddetinizi de hutbelerinizi de tanımıyoruz.
Geçtiğimiz hafta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cuma hutbesinde kadınların kıyafetine yönelik ifadeleri münferit değil; AKP-MHP rejiminin 2025 yılının başında açıklayarak 10 yıla yaydığı sistematik kadın düşmanlığının bir parçası olan "aile yılı" politikasıyla eş güdümlü. Bu hutbe, yalnızca kadınların yaşam tarzına dönük gerici bir müdahale değil, aynı zamanda siyasal islamcı rejimin "makbul toplum" yaratma hedefinin açık bir tezahürüdür.
"Aile yılı" ilanıyla birlikte devreye sokulan 10 yıllık nüfus politikaları; kadınları toplumsal yaşamdan dışlayan, LGBTİ+'ları hedef gösteren ve her fırsatta "makbul kadın" tanımını yeniden üreten ideolojik bir kuşatmanın taşıyıcısıdır. Diyanet'in hutbesinde kurulan her cümle, sadece kadınların kıyafetine değil; doğrudan kadınların yaşamına, iradesine ve özgürlük mücadelesine yönelmiş bir tehdittir.
Bugün Diyanet, kadınlara ne giyeceklerini, nasıl yaşayacaklarını, nerede duracaklarını ve neye itiraz edip etmeyeceklerini dikte etmeye çalışıyor. Bu söylem, kadınlara yönelen her cinayetin, her tacizin, her şiddetin öncesine yerleştirilmiş bir tehdit bildirisi olarak okunmalıdır. Erkek egemen şiddet, bu ideolojik iklimde meşrulaştırılıyor, kadınlara yönelen saldırılar için sistematik bir zemin hazırlanıyor.
Faşist şef Erdoğan'ın 2024 sonunda ilan ettiği "aile yılı", sadece sembolik bir adım değil; ardından gelen "2033'e Kadar Aile Odaklı Kalkınma Stratejisi" ile birlikte doğum oranlarını artırmak, kadınları ev içi rollere hapsetmek ve LGBTİ+'ları kamusal yaşamdan silmek üzere kurgulanmış bütünlüklü bir rejim inşasına dönüşmüştür. Bu strateji, kadın bedeni ve emeği üzerinde mutlak bir tahakküm kurmayı, LGBTİ+ varlığını kriminalize etmeyi ve heteronormatif bir toplum yapısı oluşturmayı hedeflemektedir.
Bu program sadece ideolojik değil, siyasal ve ekonomik yönleriyle de ele alınmalıdır. Derinleşen yoksullaşma krizi, yaklaşan bölgesel savaş ihtimali ve büyüyen toplumsal hoşnutsuzluk karşısında rejim, içeride "milli birlik" söylemiyle kendi tabanını tahkim etmeye çalışıyor. Bu noktada "aile", rejimin bekası için merkezi bir araç haline getiriliyor; kadının emeği ve doğurganlığı ise bu kurgunun temel dayanaklarından biri olarak konumlanıyor.
Kadınlar, LGBTİ+'lar, gençler ve tüm muhalif kesimler, bugün "aile değerleri", "milli ahlak", "kutsal annelik" gibi söylemlerle sindirilmek isteniyor. Diyanet'in hutbeleri ise bu ideolojik saldırının en görünür ve etkili araçlarından biri haline gelmiş durumda.
Her gün neredeyse 4-5 kadın erkekler tarafından katlediliyor. Failler çoğu zaman hakkında koruma kararı olan, serbest bırakılmış ya da polis ve yargı tarafından korunmuş erkekler oluyor. Ancak bu suç zincirinin en tepesinde, erkek şiddetini ideolojik olarak besleyen ve cezasızlıkla ödüllendiren erkek egemen rejim yer alıyor. Devletin tüm kurumları bu şiddetin zeminini hazırlıyor, failleri koruyor, kadınları suçluyor. Cezasızlık politikası, uygulanmayan koruma kararları, "iyi hal" ve "haksız tahrik" indirimleri bu düzenin kadınlara yaşam hakkı tanımadığını açıkça gösteriyor.
Diyanet'in her hutbesi, kadın düşmanlığını dini referanslarla meşrulaştıran, kadınlara yönelik şiddeti normalleştiren ideolojik bir bildiridir. Bu ortamda işlenen her kadın cinayetinden yalnızca failler değil, bu şiddet iklimini sistematik olarak üreten rejim de doğrudan sorumludur.
Nafaka hakkına dönük saldırılar, boşanmayı zorlaştıran düzenlemeler, kürtajın fiilen erişilemez hale getirilmesi, LGBTİ+'ların hedef gösterilmesi ve "kutsal aile" söyleminin her alanda dayatılması, tek bir hedefe hizmet ediyor: Kadınlar üretmesin, sokağa çıkmasın, örgütlenmesin, itiraz etmesin. Kadın yalnızca "anne" olarak tanımlansın; "makbul kadınlık" annelik ve itaate indirgensin.
"Aileyi güçlendirmek" dedikleri şey, aslında kadını eve kapatmak; rejime biat eden, erkek şiddetini içselleştirmiş bir toplum yaratmaktır.
Rejimin kadınlara yönelik saldırıları çok boyutludur. Bu nedenle verilecek yanıt da çok yönlü, örgütlü ve politik olmak zorundadır. Bugün yürürlüğe sokulan aile politikaları yalnızca bireysel haklara değil; kadınların özgürlük iradesine, örgütlenme olanaklarına ve toplumsal muhalefetin direncine yöneliktir. Kadınlar, bugün işte, okulda, sokakta, mahallede erkek egemenliğine, gerici politikalara ve şiddete karşı yalnızca yaşam alanlarını değil, özgür ve eşit bir toplum kurma iddiasını da savunmaktadır.
"2025 aile yılı" ve onu izleyen on yıllık strateji kadınlar, LGBTİ+'lar ve gençlik açısından daha fazla baskı, daha derin yoksulluk ve artan şiddet anlamına geliyor. Bu süreci durdurmanın yolu, örgütlü mücadeleden geçiyor. Kadınların iradesi, bu rejimin ideolojik ve politik tahakkümüne karşı en güçlü direnç hatlarından biridir.
Bu hatta yüklenmek, yalnızca kadınların değil, bu ülkede özgürlük ve eşitlik isteyen herkesin sorumluluğudur.
Faşist şeflik rejimi, Diyanet aracılığıyla açık bir mesaj vermek istiyor. Kadın konuşmasın, sokakta olmasın, kendi hayatına dair söz hakkı olmasın. Ama biz hayatlarımızı size teslim etmiyoruz. Kadın cinayetlerinin, trans cinayetlerinin, cezasızlığın ve şiddetin faili bu düzendir. Şiddetinizi de hutbelerinizi de tanımıyoruz.
Kadınlar susmayacak, itaat etmeyecek, geri çekilmeyecek.
Bu düzeni biz değiştireceğiz.