Eşit ve özgür bir yaşam için kadın mücadele yılını örgütlemeye

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü tarihsel ve toplumsal anlamının yanı sıra; rejimin bu kadın politikasına karşı fiili meşru bir şekilde; işgale, sömürüye, yoksulluğa, kadın emeğinin ve bedeninin sömürüsüne karşı mücadelenin önemli bir durağı olarak görmek ve birleşik mücadele adına biriken tüm deneyimin hayata geçirildiği bir gün olarak örgütlemek gerekiyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne yaklaşırken dünyasal ölçekte, tek tek ülkelerde ve yaşadığımız coğrafyada emperyalist bloklaşmalardaki artışa bağlı olarak erkek egemenliği kendini yeniden düzenleme ihtiyacı hissediyor. Cinsel çelişkinin arttığı bu denklem, ataerki ile kapitalizm arasındaki hem birlik eğiliminin hem de çelişkinin güçlenmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Erkek egemen faşist rejim, tüm toplumsal güçleri ezme ve tasfiye saldırısını bu siyasal ve ekonomik gelişmeler içerisinde sürdürmeye ve derinleştirmeye devam ediyor. Burjuva ailenin krizi olarak da tarif edebileceğimiz erkek egemenliğinin krizi, erkek egemenliğinin restorasyonu biçiminde aşılmaya çalışılıyor. Erdoğan, geçtiğimiz ay içerisinde yapılan kabine toplantısında 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edildiğini ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulu'nun çalışmalarına başladığını duyurdu.
Üretimin toplumsallaşma ve uluslararasılaşma düzeyi ve bunun getirdiği işgücü niteliği ve niceliği, kadınların işgücünün geri dönülemez bir şekilde sermaye ihtiyaçlarına göre dizayn edildiği emperyalist küreselleşme koşullarında, faşist rejim tarafından aile de kaçınılmaz bir şekilde "milli güvenlik" meselesi olarak ele alınıyor. Bu aynı zamanda faşizmin tüm politikalarında olduğu gibi cinsel politikasında da derinleştiği, toplumu baskı altına almanın önemli bir biçimi olarak kadını aile içerisinde baskı altına almaya çalıştığı siyasal koşullar içerisinde gerçekleşiyor.
Doğurganlık oranı ve nüfus artış hızındaki düşüş sorunsallaştırılıyor, kadınlardan sermayeye ucuz işgücü olacak işçi ve işgalci sömürgeci savaşlar için asker doğurmaları ve yetiştirmeleri bekleniyor. Evlilik teşvik paketleriyle (30 yaşın altındaki kişilere 48 ay vadeli 150 bin TL'lik faizsiz kredi desteği, ilk çocuk için bir kereye mahsus 5 bin, ikinci çocuk için aylık 1500, 3 çocuk için aylık 6 bin 500 TL yardım) erken yaşta evlilikler özendiriliyor ve çok çocuk teşvik ediliyor. Kadınların, çocukların en çok şiddete ve istismara uğradığı aile kurumu, her ne pahasına olursa olsun güçlendirilmeye çalışılıyor. Heteroseksist olmayan ilişkiler gayrimeşru ilişkiler olarak hedef gösteriliyor. Yalnız yaşamayı tercih eden kadınların kedi ve köpek beslemeleri dahi aile kurumuna bir alternatif olarak görülüp engellenmeye çalışılıyor.
Bunlar olurken kadın emeğinden maksimum faydanın da elde edilmesi hesaba katılıyor ve komşu annelik uygulamasıyla devletin sorumluluğunda olan çocuk bakımı yine kadınların üzerine bırakılmış oluyor. Bu uygulamanın çocuk istismarının yaygın olarak görüldüğü cemaatlere dönüşme ihtimali ve çocuk gelişimi bakımından hizmetin niteliği gibi ek sorunları da var. Gittikçe derinleşen bir yoksulluğa, geleceksizliğe ve umutsuzluğa mahkum edilmek istenen kadınlar için tüm bu uygulamalar düzen içi bir seçenek olarak dayatılıyor.
Kadın hareketinin birliği ve toplumsal mücadelenin yükseltilmesi bu koşullarda daha kritik bir görev olarak karşımıza çıkıyor. Gerek sosyalist kadınlar gerekse de kadın özgürlük mücadelesinin başkaca özneleri, 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edilmesine karşı çeşitli açıklamalar, eylem ve etkinlikler yaptı. Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) 2025 yılını şef tipi aileye karşı mücadele yılı olarak ele almaya, eşit ve özgür bir yaşam için mücadeleye çağırdı. DEM Parti Kadın Meclisi; "Hayatlarımıza kast etmek üzere 2025 yılını 'Aile Yılı' ilan eden iktidara hodri meydan diyoruz. Bizler, bu yılı 'Kadın Yılı' ilan ediyoruz" şeklinde açıklama yaptı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sosyal medyadan 14 Şubat günü "Seviyorsan git evlen bence…" şeklindeki paylaşımına tüm toplumsal kesimlerden kadınlar tepki gösterdi. Yine SKM'nin 14 Şubat günü evlilik teşvik paketlerine ve kadınların nesneleştirilmesine karşı Zen Pırlanta önündeki açıklaması, aynı gün Kadınlar Birlikte Güçlü'nün eylem yasağına ve gözaltı saldırısına rağmen Kadıköy'de açıklama yapmakta ısrar etmesi, faşist şeflik rejiminin bu yeni saldırı konsepti içerisinde başlangıç için önemli eylemler olarak değerlendirilmeli.
Ancak bir bütün olarak baktığımızda erkek egemenliğinin güçlendirilmesi olarak faşist rejimin güçlendirilmesine odaklanan ve AKP-MHP rejiminin kendi gelişimi bakımından bu derece yaşamsal olarak gördüğü bu kadın politikası karşısında kadın hareketinin konumlanışının henüz yeterli düzeyde olmadığını söyleyebiliriz. Tekil kazanımlar için verilecek mücadele biçimlerinin çok ilerisinde, ancak birleşik ve meşru bir zeminde verilecek bir mücadele hattı ile bu saldırılara yanıt verilebilir.
Kürt sorununa çözüm adı altında Kürt halkına tasfiye dayatılıyor ve kayyum saldırıları hız kesmeden devam ediyor. ESP/SKM'ye dönük tutuklama saldırısından sonra uzun süredir böylesi bir dönem için bekletilen HDK'ye dönük soruşturmanın gözaltı ve tutuklama saldırısıyla canlandırıldığı, ESP kongresine dönük kriminalize çabasının HDK'nin kriminalizasyonu ile devam ettiği bu dönemde, kadınların nitelik ve nicelik olarak da etkin bir şekilde yer aldıkları bu döneme yanıt olma potansiyeli yüksek toplumsal güçler, faşizmin saldırısı altında yürüyüşünü sürdürmeye çalışıyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü tarihsel ve toplumsal anlamının yanı sıra; rejimin bu kadın politikasına karşı fiili meşru bir şekilde; işgale, sömürüye, yoksulluğa, kadın emeğinin ve bedeninin sömürüsüne karşı mücadelenin önemli bir durağı olarak görmek ve birleşik mücadele adına biriken tüm deneyimin hayata geçirildiği bir gün olarak örgütlemek gerekiyor.
Aralarında kadın işçilerin olduğu ya da başlı başına kadın işçilerin öncülük ettiği asgari ücrete yapılan zam oranının dahi altında kalan ücretlere karşılık zam talebi ekseninde gelişen ve kadın işçilerin daha özel bir şekilde etkilendiği yoksulluk karşısındaki mücadeleyi, şef tipi ailenin politik, örgütsel ve ideolojik tüm sonuçlarına karşı mücadeleyle birleştirmeliyiz. 8 Mart'a giderken; sermaye ve erkek egemenliğinin doğrudan temsili olan kurumlar olarak işçi sınıfı düşmanı sermaye örgütleri ve patronların yanı sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı doğrudan eylem alanı olarak belirlenmeli ve teşhir edilmeli.
8 Mart 1857'de New Yorklu kadın işçilerden aldığımız bayrağı, 8 Mart 2025'e taşımaya hazırlanıyoruz. Kadın mücadele yılında; işgale ve sömürgeciliğe karşı, erkek egemen şiddete karşı, yoksulluğa karşı, aile kurumu altında dayatılan her türlü şiddete karşı, kadın özgürlük mücadelesi adına biriktirdiklerimize yaslanarak faşizmi yenelim, özgür ve eşit bir yaşamı kuralım.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 28 Şubat tarihli 208. sayısında yayımlanan başyazısı.