Matili Emekçi yazdı | İşçi sınıfı ve sendikalar
İşçi sınıfı; medyası, yargısı, polisi, kalemşörleri ile kuşatılmış halde iken bile sermayenin korkularının kaynağıdır. İşçi sınıfının en küçük grevinin karşısına polis ordusu dikmesinin izahı başka ne olabilir?
Sendikalar proletaryanın tarih sahnesine çıktığı ilk günden bugüne var olan emek kurumlarıdır. Bilinen ilk grev 15. yüzyılda Fransa'da gerçekleşmiştir. İşçilerin dayanışma dernekleri sendikaların ataları olarak kabul edilir. Marx sendika için, "işçi sınıfının okulu" tanımını yapar. Engels, işçi sınıfı mücadelesini ekonomik, politik ve teorik mücadele olarak 3 sacayağı üzerine oturtmuştur. Lenin ise, sendikanın mücadele araçlarından biri olduğunu ve işçilerin sınıf bilincini kavramada bir basamak olarak kullanılması gerektiğini, fakat işçi sınıfının sadece ekonomik mücadeleye sıkışıp kalmaması gerektiğini belirtmiştir. Lenin, işçi sınıfının iktidarı hedeflemekten başka bir seçeneği olmadığını işçilere kavratmaktan yanadır. Tüm hayatı boyunca, hem eserlerinde hem de somut pratik politikada işçilerin ekonomik mücadeleye sıkışıp kalmaması, partileşmesi gerekliliğini anlatmıştır. "Sendikalar Üzerine" broşürü, Bolşevik Parti'nin sendika tartışmalarını ve Lenin'in bu konuda mektuplarını içeren günümüze de ışık tutan, kılavuz bir kitap olarak işçi sınıfı tarafından anlaşılmayı beklemektedir.
İşçi sınıfının ülkemizde bugün içinde bulunduğu durumu anlayabilmek için tarihe kısaca baktığımızda bu topraklarda yardım derneği olan ilk işçi kuruluşu, Ameleperver Cemiyetini görürüz. Osmanlı'da ilk sendikal örgütlenme ise, 1894 yılında İstanbul'da Tophane işçileri tarafından gizli olarak kurulan Amele-i Osmani (Osmanlı Amele) Cemiyeti'dir. İlk grev 1872 yılında Kasımpaşa Tersanesi'nde çalışan 600 işçinin kazanımla sonuçlandırdığı grevdir. 1923 yılında ise, kemalizm "sınıfsız kaynaşmış bir milletiz" hamaseti ile yerli sermaye yaratma telaşına düşmüştür. Sendikasız, grevsiz, 1 Mayıs'ın bile yasak olduğu kemalist diktatörlük rejiminin demir yumruğu altında Koçlar, Sabancılar birer sivrisinek gibi işçi sınıfının kanını emerek semirmiştir. İlk kez 1961 yılında sendikacılıkla ilgili temel hak olan grev ve toplu sözleşme hakkı, anayasada yer almıştır. Öğrenci gençlik hareketinin ivme kazandığı 68 kuşağı ile yükselen toplumsal hareket, sermaye sınıfı tarafından tehdit olarak görülmüştür. 12 Eylül'e kadar yükselen sınıfsal uyanış, askeri darbe ile bitirilmek istenmiştir. Antikomünist propaganda için gericilik, şovenizm ve milliyetçilik palazlandırılmıştır. Sendikalaşma oranı 1980'de yaklaşık yüzde 40 iken, 2024'te yüzde 15 civarına düşmüştür. Revizyonist Sovyetlerin dağılması ile birlikte dünyada sınıf bilinci hızla erozyona uğramış, işçi sınıfının iktidarı hedefleyen militan mücadelesi zamanla hem nicelik hem de nitelik olarak gerilemiştir. Küresel anlamda ivme kaybeden sınıf hareketinden üzerinde yaşadığımız topraklar da etkinleşmiştir.
GÜNCEL RAKAMLARLA İŞÇİ SINIFI VE SENDİKALARIN DURUMU
TİSK Şubat 2024 verilerine göre; 16 milyon 395 bin 275 işçiden 2 milyon 495 bin 423'i sendika üyesi. Sendikalaşma oranı yüzde 15.22, her 100 işçiden 85'i herhangi bir sendikaya üye değil. Raporda bir milyon 349 bin 152 üyeye sahip Türk-İş'in erkek üye sayısı bir milyon 42 bin 716, kadın üye sayısı ise 306 bin 436 olarak yer alıyor. Hak-İş'in 632 bin 382'si erkek, 208 bin 809'u kadın olmak üzere 841 bin 191 üyesi bulunuyor. DİSK'in ise 201 bin 981'i erkek, 43 bin 635'i kadın olmak üzere 245 bin 616 toplam üyesi var.
Kamu emekçileri açısından durum nasıl peki? Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın verilerine göre; Mart 2024 itibarıyla toplam kamu personel sayısı 5 milyon 238 bin 424'tür. 5 Temmuz 2024 tarihli Resmi Gazete'de yer alan üye sayıları şu şekilde: Memur-Sen'in üye sayısı bir milyon 78 bin 802, Kamu-Sen'in üye sayısı 569 bin 546, KESK'in üye sayısı 168 bin 467'dir. Sendikalı kamu emekçisi sayısı 2 milyon 994 bin 550'dir. Sendika kurması kanunen yasak olan 329 bin civarı polis sayısını düşerek oranlarsak, kamu emekçileri içinde sendikalaşma oranı yüzde 61'e tekabül ediyor. Her 10 kamu emekçisinden 4'ü sendikasız.
SINIFA ÖNCÜLÜK ETMEK
Emek cephesinde maalesef tablo bu kadar vahim durumdadır. Bu durumun sebeplerini irdeleyen onlarca kitap ve yüzlerce makalede sorunu yaratan tarihsel, toplumsal koşullar, çoğunda doğru bir şekilde ele alınmıştır. Peki, sorun doğru tespit edilmesine rağmen eksik olan nedir? Eksik olan şey pratik mücadele. Doğru ve gerekli iletişim araçları ile işçi sınıfı içerisinde iğne ile kuyu kazan bir inanç ve azimle sürdürülecek mücadele. İşçi sınıfı, kendiliğinden bir kavrayış gerçekleştiremeyeceğine göre, bilinç işçi sınıfına dışarıdan verilmelidir.
Toplum, akademik bilgi düzeyinin gerisinde seyreder. Bu, kapitalist üretim biçiminin yarattığı bir üst yapı gerçekliğidir. Kapitalizm, bireyin sömürü çarklarında işini yapacağı kadar bilgiye erişmesini yeterli görür. İşçi sınıfı pratikte bıçağın kemiğe dayandığı durumlarda, bilinçsiz de olsa, önderlikten yoksun da olsa sosyal patlamaya her an hazırdır. Tarihte ve coğrafyamızda bunun örnekleri mevcuttur. Emeklilerin, işçilerin, kamu emekçilerinin açlığa, sefalete mahkum edilmesi bir avuç azınlığın cebini rahatlatmıştır şüphesiz. Fakat iktidar sahipleri cepleri kadar rahat değil, çünkü ezilenler öfke biriktiriyor!
Boğazına kadar yılgınlığa batmış, işçi sınıfının örgütlü gücüne inancını kaybetmiş bir reformistten pekala şu cümleleri duyabilirsiniz: "En basit ekonomik talepleri için mücadele etmeyen işçiler, kendi iktidarları için devrim yapacak öyle mi?" İşte sermayedarın yüreğine su serpen cümleler bunlar! Patronların ve temsilcileri AKP-MHP faşizminin tam olarak duymak istediği sözler. İşçi sınıfı; medyası, yargısı, polisi, kalemşörleri ile kuşatılmış halde iken bile sermayenin korkularının kaynağıdır. İşçi sınıfının en küçük grevinin karşısına polis ordusu dikmesinin izahı başka ne olabilir? Komünist Manifesto, tam da bu sebeple proletaryayı "kapitalizmin mezar kazıcıları" olarak tanımlamıştır. İşçi sınıfının içinde bulunduğu durumu tersine çevirecek, üstündeki ölü toprağı atarak ayağa kalkmasını sağlayacak olan teorik birikim ve pratik yetenek marksist leninist komünistlerin geleneğinde fazlasıyla mevcuttur. Düşmanın ağır darbelerine rağmen hala, "Umut dimdik ayakta" diyenlerin cüreti ve devrimci iradesi gerekli olan en temel iki araçtır. Daha iyi programlanmış bir strateji ile daha güncel araçlar ile yine, yeniden, bir daha ve bir daha sınıfa giderek, sınıfın içinde mutlaka kök salacağız/kök salmalıyız!