Nehir Doğan yazdı | İfşayı toplumsal bir güce dönüştürme üzerine

İfşa, kadınların elinde bir silah olacaksa, kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarının ve etki gücünün toplumsal erkekliği de değiştiren yanını hesaba katmalıyız. Çünkü erkek şiddeti, sadece bireysel bir suç olmadığı gibi sadece tek tek mücadele edeceğimiz bir durum da değil. Toplumsal olanla mücadele de toplumsal olmalı ve doğuracağı toplumsal sonuçların her biri hesaplanmalıdır.
İnsan, toplumsal bir varlıktır ve bu toplumsallık ona hem sorumluluk hem de kolektif güç verir. Toplumun yarısı olan kadınlar için ise 21. yüzyılda bu toplumsal sorumluluk ve kolektif güç; toplumu değiştirip dönüştüren itici kuvvet olma özeliği taşıyor. Çünkü 21. yüzyılda yaşayan işçi, emekçi, genç kadınlar olarak, 5 bin küsur yıldır erkek egemenliği karşısında mücadele eden, direnen, devrimler yapan kadın özgürlük mücadelesinin mirasına sahibiz. Ayrıca toplumun diğer yarısı olan işçi ve emekçi erkekleri kapitalizmle kurduğu işbirliğinden koparma ve birlikte eşit-özgür bir yaşam kurma bilinci ve programıyla yol alıyoruz. Bu durum bize, kolektif cins bilincimiz ışığında toplumsal yaşamın erkek egemen yapısını ve erkekleri değiştirme ve dönüştürmenin kolektif yollarını bulma görevi yüklüyor. Sosyalist kadınlar, feministler, yurtsever kadınlar, bunun toplumsal ve örgüt içi mekanizmalarını epey zamandır tartışıyor, yollar buluyor, değişik araç ve biçimler üretiyor. Ama yetmez, örgütsüz erkeklerin değişip dönüşeceği, değişmese de işlediği suçlar karşısında kadın adaletiyle karşılaşacağı biçimler de bulmak zorundayız.
Bunun bir yanı elbette kadın adaletinin toplumsal mekanizmalarını oluşturmak, diğeri de erkeklerin suçlarının toplumsal görünürlüğünü sağlamak. Bin yıllardır kadına karşı işlenmiş suçlar ya kadının "ayıbı" sayıldı ya da "kol kırılır yen içinde kalır" denilerek kapalı kapılar ardına saklandı. O kapıların ardında kadınlara susmak öğretildi, kadınlar sustukça erkekler bu suskunluktan güç aldı ve kadına karşı işlenen suçlar ayyuka çıktı. Erkekler, en yakınındaki kadına ya şiddet uyguladı, ya şiddete maruz kalmasına göz yumdu ya da duymayıp kör, sağır, dilsizi oynadı. Çünkü; bilmek, görmek, duymak sorumluluk demekti. Erkekler bu sorumluluğu almak istemedi, çünkü bir ses kocaman bir çığlığa dönüşebilirdi ve o çığlık bütün erkeklerin suçunun, potansiyelinin ayrıcalıklı zeminini yok edebilirdi. Erkekler, bu erkek egemen kapitalist sistemin işbirlikçisi olarak kalmayı tercih etti.
Oysa bugün kadın özgürlük mücadelesi gelişti, gelişirken toplumsallaştı ve susmamayı, susmanın onaylamak olduğu, kadınların birbirinin çaresi olduğu bilincini geliştirdi. Artık yaşadıklarımızı kapalı sandıklara, kapıların ardına saklamıyoruz. "Bu utanç bize ait değil", "Susma bitsin" diyerek erkeklerin suçlarını anlatıyoruz, yüzleşiyoruz, ifşa ediyoruz. Bu, biz kadınların kolektif gücü, bedel ödeyerek kazandığımız hakkımız. Bu hak tartışmaya değil, geliştirilmeye açık. Çünkü her hak, her sorumluluk; toplumsal dinamiklerin ışığında gelişir ve bir norma dönüşürse ilke olan etiğe, etik olan toplumsal kurala dönüşebilir.
Son dönemde sanat alanında fotoğrafçıların ifşa edilmesiyle başlayan süreç, bir kez daha kadınlar olarak kolektif cins bilincimizin gücünü gösterdi. İfşanın birbirimizi güçlendiren gücüyle, erkeklerin kadınlara karşı işlediği suçlar konusunda yeni bir toplumsal duyarlılık gelişirken son ifşa sürecinde, kadınların kolektif gücü nedeniyle Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği, üyeleri Kültigin Kağan Akbulut ve Murat Alat'ın ardından Oğuz Karayemiş ve Ahmet Ergenç hakkında disiplin soruşturması başlattı. İlişki Testi programının yapımcısı ise ifşa edilen program sunucusu Mesut Süre ile çalışmayacaklarını duyurdu. BirGün gazetesi ifşa edilen yazarı Kaan Sezyum ile Dündem ise ifşa edilen gazeteci Oğuz Bakır ile yollarını ayırdı. İfşa edilen erkeklerden kimisi yüzsüzlükle kadınları suçladı, birbirini kolladı, aymazca demeçler verdi. Kadınlar, bu aymazlık karşısında da mücadeleyi sürdürdü. Kadına şiddet uygulayan, taciz eden, kişisel sınırlarını ihlal eden erkeklerin çalıştıkları projeden ayrılmaları, çıkarılmaları bu mücadeleyle sağlandı.
Ama bu, erkeklerin işlediği suçlar karşısında yeterli değil elbette. Çünkü ifşa edilen, ifşa karşısında "sessizce" çalıştığı projeden çıkan/çıkarılan, ikiyüzlüce kadınları suçlayan erkekler bir süre sonra yeniden, üstelik daha da parlatılarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de sadece medyadan takip etme şansımızın olduğu ya da örgütsüz olan erkekler söz konusu olduğunda, onların ifşa sonrasını takip etme şansımız olmuyor. Dolaysıyla, ifşa dönemsel bir etkiyle sınırlı kalıyor. Toplumsal yaşamda kadınların birbirini güçlendirmesine katkı sağlasa da erkek egemenliğinin geriletilmesine dolaylı ve sınırlı bir etkisi oluyor. Oysa geçtiğimiz yıllarda ilk kez edebiyat alanında ifşalar yaşandığında, daha sonra akademide genç akademisyenlerin yaşadığı şiddeti ve tacizi paylaşması, erkek şiddeti ve taciz gibi konularda emek ve meslek örgütleri ile sendikalar, odalar ve akademi alanında faaliyet gösteren demokratik kitle örgütlerinde cinsel şiddet ve tacize karşı politika/ tutum belgesi oluşturulması gündeme gelmişti.
Eğitim Sen, KESK, TTB, bazı üniversitelerin kadın kulüplerinde, kurumlarında hakkında beyan verilen veya ifşa edilen erkeklere dair alınacak tutum ve ilkeler belirlenmişti. Bu belgeler, pratikler, kadın özgürlük mücadelesinin toplumsal yaşamı değiştirme ve etkileme gücüdür. Örneğin son yaşanan ifşalarla birlikte sanat ve sinema alanında örgütlü olan Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) ve Oyuncular Sendikasının böyle bir tutum belgesi oluşturması, kamuoyuna açıklaması tartışılabilinir. Bu durum, sektörde yaşanan ifşalara dair sadece kadın oyuncu ve sanatçıların tek tek destek açıklaması yapmasını kolektif bir tutum geliştirme adımıyla güçlendirmek ve bir adım öteye taşıma anlamına gelir.
Çünkü ifşa, kadınların elinde bir silah olacaksa, kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarının ve etki gücünün toplumsal erkekliği de değiştiren yanını hesaba katmalıyız. Çünkü erkek şiddeti, sadece bireysel bir suç olmadığı gibi sadece tek tek mücadele edeceğimiz bir durum da değil. Toplumsal olanla mücadele de toplumsal olmalı ve doğuracağı toplumsal sonuçların her biri hesaplanmalıdır.
Sosyalist, yurtsever, feminist kadınlar, ifşanın kadını iyileştiren gücüne ve böylece ifşanın bir hak olarak toplumsal kabulünü sağlamaya odaklanıyor. Buradan hareketle, kazandığımız bu toplumsal hakkı; toplumu değiştirici bir itici kuvvete nasıl dönüştüreceğimiz sorusuna cevap üretebiliriz.
Diyalektiğe göre her etki, tepkisini yaratır. Ve bu tepki, öncüler bakımından yönlendirilmezse ya kendiliğindenciliğin sınırlı etkisiyle kalır ya da karşıdevrimci gücün elinde bir silaha dönüşür. O yüzden ne kendiliğindenciliğe ne de kadın düşmanlığının etkisine bırakmadan ifşa hakkımızın sonuçlarını, sonuçlarının denetlenmesi mekanizmalarını ve ilkelerini yeniden yeniden konuşmak zorundayız.