16 Haziran 2025 Pazartesi

Nehir Doğan yazdı | Kürt sorununun emekçi ve kadın özgürlükçü çözümü

Söz konusu olan yok sayılan bir halkın kolektif haklarının adil, demokratik bir barış ekseninde tanınması. Ve elbette o yok sayılan halkın tüm ezilen kadınlar lehine bedel ödeyerek yarattığı kadın özgürlükçü değerler, siyasetin erkek egemen yapısına vurulan örgütsel-politik-ideolojik darbeler sonucu oluşan kadınların siyaset yapma hakkının mekanizmalarıdır. "Toplumun yarısıyız, siyasetin yarısıyız ve haklarımıza sahip çıkıyoruz" diyerek, hep birlikte Kürt sorununun emekçi ve kadın özgürlükçü çözümü için kolları sıvamalıyız.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısının ardından gelişen süreçle birlikte toplumun her kesiminde Kürt sorununun çözümünün tartışılması, elbette yüz yıllık inkar edilen bir gerçeğin görünür olması bakımından önemli. Bu ülkede Kürtler var ve ayrı bir ulus olmaktan kaynaklanan hakları ellerinden alınmış durumda. Bu hakların varlığının kabulü, elbette yarım asırdır sürdürülen mücadelenin kazanımıdır.

Bir de 50 yıllık mücadelenin kadın bölüğünün, Kürt ulusu içinde yarattığı toplumsal devrimin kazanımları var ki, bunlar artık sadece Kürt halkının ulusal hakları temelinde ele alınamayacak kadar evrensel değerler olmuş durumda. Kürt kadın hareketi, Türkiye ve Ortadoğu başta olmak üzere dünya kadın hareketine cins özgürlükçü toplumsal yaşamın somut pratiklerini kazandırdı. Bunlar Kürt özgürlük mücadelesinin toplumsal kazanımlarıdır ve elbette Kürt halkının kolektif haklarıdır. Bu nedenle bunların da yasal güvenceye alınması gerekir. Çünkü mücadelenin kadın kazanımlarıdır bu haklar ve Kürt halkının yarısını oluşturan Kürt kadınlarının toplumsal, siyasal ve örgütsel güvencesidir. Ayrıca faşist Türk devletinin yürüttüğü kirli savaşın, önemli bir bölümü özellikle de son 10 yıllık zaman dilimi, bu kadın kazanımlarına saldırı biçiminde gelişmiştir. Örneğin 2015 yılında darbe girişimi bahane edilerek, birçok demokratik kadın kitle örgütü kapatıldı. Bunların çok büyük bir bölümü Kürdistan'da faaliyet yürüten derneklerdi.

İşte Kürt halkının yasal güvence altına alınması gereken en temel haklarından biri, kadınların özgün ve özerk örgütlenmesinin korunması, önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılmasıdır. Kapatılan kadın dernekleri ve kadın örgütlerinin iadesi ve kapatılma kararının kaldırılması, ilk başta atılacak birkaç adımdan biridir.

Bir diğeri eşbaşkanlık sistemidir elbette. Kadınların toplumun yarısı olarak örgütlenmesi ve siyasette eşit temsiliyet hakkının temel güvencesi olan eşbaşkanlık sistemi, AKP'nin Kürt düşmanlığının yanında kadın düşmanlığının da hedefinde oldu. Coğrafyamızda ilk kez 2007 yılında Demokratik Toplum Partisi (DTP) tarafından uygulanmaya başlanan eşbaşkanlık sistemi, ardından Kürdistan'da belediyelerde, Türkiye'de ise devrimci, sosyalist, sol partilerde, sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde uygulanmaya başlandı. Şuan yasal olarak sadece siyasi partilerde eş genel başkanlık düzeyinde kabul edilen eşbaşkanlık sistemi, aynı partilerin il-ilçe örgütlerinde ve belediyelerde yasal değil. Ancak Kürt kadın hareketi ve sonrasında Türkiye devrimci hareketi fiilen il-ilçe örgütlerinde de eşbaşkanlık sistemini hayata geçirdi. HDP ve DEM Parti'li birçok belediyeye yönelik kayyum saldırganlığında, eşbaşkanlık sistemi gerekçelerden biri oldu. Hem fiilen belediyenin eşbaşkanlık uygulanması hem de eşbaşkanlık sisteminin garanti altına aldığı kadınların yönetim mekanizmalarında yer almasının önüne geçilmek istendi. Bugün hapishanelerde HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ başta olmak üzere, onlarca belediye, il-ilçe, sendika eşbaşkanı kadın, AKP'nin kadınların siyaset yapma hakkına saldırması sonucu hala tutsak.

Oysa eşbaşkanlık, sadece Kürt siyasetinin değil Türkiye devrimci hareketi başta olmak üzere Ortadoğu kadın hareketinin kadın özgürlükçü ilkesinin temelini oluşturuyor. Dolaysıyla artık toplumsallaşmış, bölgesel ve dünyasal çapta temel bir ilke düzeyine erişmiş bu hakkın, yasal güvence altına alınması Kürt kadınları başta olmak üzere tüm kadın cinsinin kazanımıdır. Ve elbette tüm kadınlar, bu hakka sahip çıkmalıdır.

Kürt kadınları, sadece siyaseti ve siyasetin örgütsel alanını kadın özgürlükçü bir bakış açısıyla değiştirip dönüştürmedi. Kadın özgürlükçü bakış açısıyla yerel yönetimden parlamentoya, siyasi partilerden mahallelere kadar her alanda kadınların, kadın olmaktan kaynaklanan özgün sorunlarına yine kadınların kendi çözüm gücünü oluşturacak mekanizmalar kurdu. Bu mekanizmaların başında 2000'li yılların başında hayata geçirilen kadın kolları biçiminde örgütlenmekten kadın meclisi tipi örgütlenme modeline geçiş yer alıyor. Kadın meclisi tipi örgütlenme, sadece kadınların kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarını ele almıyor, aynı zamanda bu sorunların çözümüne dair kadınların söz-eylem-politika üretmesini sağlıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, erkek egemen devlete, onun saldırılarına, toplum ve parti içindeki erkek egemenliğine karşı mücadele ediyor. Bugün siyasetin erkek egemen yapısına vurulmuş en büyük darbelerden biri de meclis tipi örgütlenme modelidir.

Kadın özgürlük mücadelesinin özneleri, belediyeler bünyesinde kurulan kadın araştırma merkezleri, mecliste kadın vekillerden oluşan kadın grubu, dergi, televizyon, kadın meslek örgütleri, yayınlar vb. her alanı kadın özgürlükçü bakış açısıyla yeniden örgütledi. Çünkü yaşamın olduğu gibi yaşama dair her alanın yarısı kadınlardı ve bu yarının varlığı özgün, özerk örgütlenmeyle ortaya konulmalıydı ki, mücadelenin kadın kazanımları korunsun. İşte şimdi yıllardır örgüt içi erkek direncine, erkek egemen toplumsal yaşamın gerici basıncına, AKP'nin kadın düşmanı saldırılarına inat, bedel ödenerek korunan ve asla geri adım atılmayan kadın kazanımlarının korunması, hatta yasal güvenceye kavuşturulması sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Üstelik bu sorumluluk sadece Kürt kadınlarının omzunda yükselmiyor, tüm kadınların tarihsel bir sorumluluğu. Nasıl ki Kürt kadınlarının, gerilettiği erkek egemenliği, toplumsal ve siyasal yaşamın kadın lehine değiştirilip dönüştürülmesi sadece Kürt kadınlarının değil, tüm kadınların siyaset yapma, yönetici mekanizmalarda yer almasını güvencelemişse; yine bu haklara sahip çıkmak tüm kadın cinsinin erkek egemenliğine karşı savaşımında bizim elimizi güçlendirecektir. O yüzden sorumluluk hepimize, tüm kadınlara aittir.

Bu gerçeğin bilincinde olarak, Kürt halkının ve en önemlisi de Kürt kadınlarının yanında Kürt sorununun emekçi çözümü ekseninde özneleşmek için hepimiz bir adım öne çıkmalıyız. Kadın hareketi ve hareketi oluşturan özneler olarak; toplumsal mücadelenin bu tarihsel anında olup biteni seyretmek, cins ayrımsız bir süreçmiş gibi ele almak veya meseleyi AKP-MHP ve Kürt kadınları arasında görmek gibi bir lüksümüz yok. Söz konusu olan yok sayılan bir halkın kolektif haklarının adil, demokratik bir barış ekseninde tanınması. Ve elbette o yok sayılan halkın, tüm ezilen kadınlar lehine bedel ödeyerek yarattığı kadın özgürlükçü değerler, siyasetin erkek egemen yapısına vurulan örgütsel-politik-ideolojik darbeler sonucu oluşan kadınların siyaset yapma hakkının mekanizmalarıdır. Bu süreci erkeklerin inisiyatifine bırakamayız. Bunu tarihsel olarak sayısız kez deneyimledik. "Toplumun yarısıyız, siyasetin yarısıyız ve haklarımıza sahip çıkıyoruz" diyerek, hep birlikte Kürt sorununun emekçi ve kadın özgürlükçü çözümü için kolları sıvamalıyız.