Serpil Arslan yazdı | Golani'nin kravatı Alevi kadınların kanının üzerini örtemez
Alevi kadınlarının yaşadığı bu zulmün sorumlusu sadece cihatçı HTŞ çetesi değil, aynı zamanda emperyalist ülkelerdir. Nasıl ki ABD Afganistan'ı işgal edip ardından cihatçı Taliban'a teslim ederek kadınları kopkoyu bir karanlığa teslim ettiyse; bugün de Suriye'de yapılan farklı değildir. Söz konusu olan emperyalistlerin bölgesel çıkarları olunca; oluk oluk akan kan da kadınların maruz kaldığı katliamlar ve baskı da teferruattır onlar için.
Suriye'nin Humus Üniversitesi'nde akademik çalışma yürüten Alevi akademisyen Rasha Al-Ali'nin 22 Ocak'ta kaçırılması ve katledilmesi, aynı zamanda Suriye'deki Alevi kadınlarının karşı karşıya kaldığı büyük tehlikenin bir ifadesidir. Rasha Al-Ali'nin parmaklarının kesilerek katledilmesi gerici, barbar, kadın düşmanı HTŞ'nin aydın, özgürlük, eşitlik isteyen yönetim mekanizmalarında yer alan Suriyeli kadınlara da bir mesajdır. Çünkü Rasha Al-Ali hem Alevi bir akademisyen hem de özgürlükçü bir kadındır.
Suriye'de Baas diktatörlüğünün devrilmesinin ardından emperyalistler eliyle iktidara getirilen DAİŞ ve El Nusra artığı cihatçı HTŞ çetesinin; Alevilere, Hristiyanlara, Süryani ve diğer ezilen inançlara uyguladığı katliamın, her türlü aşağılama ve şiddetin, Alevi köylerinin basıldığı, evlerine el konulduğu, dini sembollerinin hedef alındığı, sokak ortasında türlü işkencelere uğradıkları görüntüler sosyal medyada servis edildi.
Alevi hukukçular, bilim insanları, akademisyenler, farklı inanç ve kimliklerden insanlar tıpkı 90'lı yıllar Türkiye'sinde olduğu gibi kaçırılarak katledilmekte, dere kenarlarına, yol boylarına atılmaktaydı.
Suriye'nin Hama, Humus, Lazkiye gibi Alevi nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde, kadınlar kaçırıldı, ailelerinden fidye istendi. Alevi kadınları ve farklı inanç topluluklarından kadınlar her gün sistematik olarak şiddete, taciz, tecavüze uğramaktadır.
Suriye'deki nüfus içerisinde yüzde 15 dolayında varlık gösteren Aleviler özellikle Suriye iç savaşı döneminde HTŞ çetesinin önceli cihatçı örgütlerin ilk hedefinde olan toplumsal kesimlerden oldu. El Kaide ve DAİŞ, 2011-2012 yıllarında Alevileri hedef aldı. Halep Üniversitesi başta olmak üzere Alevi katliamları yaptı. Her ne kadar Nusayri olan Esad ile Arap Alevileri özdeşleştirilse de aslında Esad döneminde de en yoksul kesimleri oluşturuyordu Aleviler. Devlet hizmetleri tıpkı Kürtlere yapıldığı gibi onlara da ulaştırılmadı. En yoksul mahallelerde yaşadılar. Orduya yazılmaları da daha çok ekonomik nedenlerle oldu. İnançlarından dolayı bizzat Esad diktatörlüğü tarafından baskı görmemek şans ise sadece bu 'şansa' sahip oldular.
Şeriat yönetimini benimseyen HTŞ sadece etnik ve dini çeşitliliği tehdit etmekle kalmamış, aynı zamanda kadının toplumdaki yerini de derinden etkilemiştir. HTŞ, Suriyeli kadınlara, ev içi köle konumuna indirgeyen şeriat kurallarını dayatmaktadır. Bu kadın düşmanı ideolojiye göre, kadınların temel hakları, bedenleri ve kimlikleri tamamen erkeklerin denetimine verilmiş, onların varlığı ve yaşam tarzı birer "erkek eklentisi" haline getirilmiştir. Baas diktatörlüğünün yıkılmasının ardından kurulan geçici yönetimde, kadınlar karar alma süreçlerinden dışlanmakta. Suriye'deki geçici yönetimde, kadınların temsil oranı sıfıra yakınken, devletin önemli karar alma mekanizmalarındaki erkek egemenliği daha da güçlenmiştir.
Emperyalistler eliyle Suriye yönetiminin başına getirilen cihatçı HTŞ lideri eli kanlı Golani'ye kravat taktırılıp, saç sakal tıraşı ile Suriye'nin kurtarıcısı gibi sunulmaya çalışılırken, Alevi köyleri boşaltılmakta, evler zorla işgal edilmekte ve kadınların güvenliği tehdit edilmektedir. Bütün bu baskıları kamuoyuna duyuran, itiraz eden, ses çıkaran kadınlar da ölümle tehdit edilmektedir.
Alevi kadınlarının yaşadığı bu zulmün sorumlusu sadece cihatçı HTŞ çetesi değil, aynı zamanda emperyalist ülkelerdir. Nasıl ki ABD Afganistan'ı işgal edip ardından cihatçı Taliban'a teslim ederek kadınları kopkoyu bir karanlığa teslim ettiyse; bugün de Suriye'de yapılan farklı değildir. Söz konusu olan emperyalistlerin bölgesel çıkarları olunca; oluk oluk akan kan da kadınların maruz kaldığı katliamlar ve baskı da teferruattır onlar için.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu ve diğer sözde insan hakları kuruluşları, bu katliamlara sessiz kalırken, emperyalistlerin bölgedeki etkilerini artıran politikaları da pekiştirmektedir.
Bu saldırılar yalnızca Alevi kadınları değil, diğer tüm etnik ve dini gruplardan gelen kadınları da kapsamaktadır. Bu durum, cihatçı zihniyetin ve erkek egemenliğinin Suriye'deki toplumsal yapıyı nasıl dönüştürdüğünü ve kadın haklarının nasıl hiçe sayıldığını açıkça göstermektedir.
Bir kadın devrimi olarak varlığını sürdüren, cinsiyet eşitliği ve kadın özgürlüğü temelinde şekillenen Rojava Devrimi, HTŞ, SMO ve işgalci Türk devleti tarafından hedef alınmaktadır. Dün Suriye halklarını katliamdan geçiren ve kadınlara taciz, tecavüz saldırıları düzenleyen HTŞ, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'yi DAİŞ'ten temizleyerek kadın devrimini gerçekleştiren YPJ'li kadınlara karşı da tehdit oluşturmaktadır. Rojava kadın devrimi, aynı güçlerin saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadır.
Suriye'deki Alevi kadınlarına yönelik bu vahşi saldırılara karşı, Alevi örgütleri dışında tepkiler maalesef oldukça sınırlı kalmıştır. Dünyanın her yerinde kadınların, eşitlik ve özgürlük için, insan hakları için mücadele edenlerin, devrimci ve demokratların harekete geçmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bugün hem Alevi kadınların hem de farklı inanç topluluklarından gelen kadınların yaşadığı şiddet ve baskıya karşı daha güçlü sesler yükseltilmeli, Rojava Devrimine yönelik artan saldırılar daha etkin bir şekilde teşhir edilmelidir. Başka bir deyişle, Kuzey ve Doğu Suriye'deki kadın devriminin kazanımları gösterilerek, neyin savunulması gerektiği; HTŞ'nin yönetimindeki Suriye'nin geri kalan bölgelerindeki Alevi kadınlara ve farklı inanç topluluklarından kadınlara yaşatılan yok etme, baskı ve zorbalık da örnek gösterilerek neyin yok edilmesi gerektiği dünya halklarına anlatılmalıdır.
Özetle, Suriye'de kadınların yaşadığı zulme karşı ne emperyalistler ne de bölgedeki gerici devletler bir adım atacaklardır. Bu zulme karşı sadece ve sadece dünya kadınlarının ve halklarının eylemli tepkisi, emperyalistlere ve cihatçı HTŞ çetesine geri adım attıracaktır.